12 Ağustos 2015 Çarşamba

Yuvaya Dönüş

Başucumdan günün fotoğrafı seçmelerim vardı. Her sabah uyandığımda özene bezene seçtiğim, sanki kırılacaklarmış gibi dikkatle taşıyarak kilometrelerce yoldan getirdiğim posterlerime bakarak ayılıyordum. Taksim de polisler çantalarımı ararken afişlere dokunana nasıl bir cesaretle bağırdığımı hatırladıkça gülüyorum hala. Kitaplarım mesela, her biri gözümün önünde, kimi masamın üzerinde kimi baş ucumda, kimiyse hemen kenardaki kolilerde duruyordu ama yine de hangisi nerede bilirdim.
 

Ne zaman daralsam, camdan baktığımda o muhteşem körfezi görüyordum. Bir nefeslik boşluk... Kafama estiğinde çıkıp yürüdüğüm zamanlarım, telefonu kapatıp fotoğraf çekmeye daldığım saatlerim vardı. Hiçbir şeyi umursamadan kendi kendime kahkaha attığım sahil gezmelerim bir de. Canım istediğinde yemek yediğim, her daim kahvemin yanında hoş sohbet bulduğum yerdi İzmir. Ne kadar uzun bilinmez ama orada yaşadığım 5 sene, o dağın tepesi, küçücük oda ve birlikte yaşadığım arkadaşlarım bambaşkaydı…

Şimdilerde, büyüdüğüm evimde, bana yabancılaşmış eşyalarla baş başayım. Afişlerimin yerini alan, çocukluğumdan kalma palyaço resimleri garip geliyor sanki. Yurtta küçücük dolaplara sığan eşyalarım buradaki bin tane dolaba sığmıyor nedense. Kitaplarım kapalı, sürekli bir düzen hakimiyeti… Burası değil diyorum bazen kendime, burası değil olmam gereken yer.


Yıllarca uçup durmuş bir kuşun tekrar kafesine dönmesi gibi bir his aslında hissettiğim. Özlem, sevgi ve minnettarlık duygularının yanında sürekli kaçıp gitme arzusu duyan bir kuş. Yeni yerler görme, yeni insanlar tanıma ve gerçekten bir işe yarama isteği benimki! Gün geçtikçe daha da artan, akıldaki tilkileri her seferinde daha da arttıran…