30 Ekim 2015 Cuma

Vakti Geçmişlerden

Bazen hayatının merkezinde olur bazı şeyler. Adını koymazsın, koyamazsın. Ne olduğunu bilmek istemezsin. Senindir, değerlindir, dokunulmazındır. Canını acıtsa da üzse de en mutlu edenindir. Hayaller kurarsın onunla, büyürsün onunla… Yanında olmasa bile paylaşırsın her anını, her nefesini. Hatta bazen bilsen de nefesi bir başkasının nefesinde, umursamazsın. Tenin tenindedir, en uzakta bile dokunur sana, hissedersin…

Sonra bir an gelir, elleri kaybolur, gözleri silikleşir, kokusu uçmaya başlar üzerinden. Mücadele edersin, hepsini geri kazanırsın. Mutlu olursun amaçsızca! Öyle çok çaba sarf edersin ki, kendini kaybedersin de, onu kaybetmezsin. Hayatının merkezindedir çünkü, kalbinin atışıdır.

Sonra yine bir gün gelir, her şey bitti dersin. Ama yine de gülümsersin, aklındadır her şey, kalbindedir. Her küçük şey keyiflendirir, mutlu eder. Hayatının merkezi değişmeye başlar, kolay olmasa da çabalarsın. Yeni bir denizde yepyeni bir limana doğru ilerlemek için çabalarsın. Rüzgarlar seni geri atsa da alabora etse de her an oraya dönüp sığınmak istesen de çabalarsın.

Derken bir şey olur. Hiç beklemediğin şeyler hatta… Canın acır mı, bilemezsin. Kafan karışır mı, anlamazsın. Bir anda boşluğa düşersin. Ne gözleri kalır aklında, ne kokusu burnunda. Yanından geçse kapılıp gideceğin o kokuyu sanki hiç duymamış gibi olursun. Gülüşündeki tını kaybolur kalbinin derinliklerinde. Onunla yapmak istediğin ne varsa, onun başkalarıyla yaptığını fark edersin o an gerçekten. Düşünürsün, düşünürsün, düşünürsün… Saatler geçer, günler geçer, zaman öylece akıp gider ve sen düşünmeye devam edersin. Mantık aramaya çalışırsın, bulamazsın. Sonra ondan da vazgeçersin…

Her şey boş gelir o an. Hayatının öyle büyük bir parçası kaybolur gider ki bir anda, yapayalnız kalırsın olduğun yerde. Öyle çok anı vardır ki biriktirdiğin, olmadığı ama hep var olduğu, hepsi silinir gider. Dile kolay, zaman çabuk geçiyor sonuçta…

Hayatında hiçbir evreyi kapatmamanın verdiği ne yapacağını bilmemezlik sarar etrafını. Afallarsın, bocalarsın. O ana kadar istediğin ne varsa, hepsi yok oluverir. Ne sevgi, ne öfke, ne de herhangi başka bir duygu…

Bir an, yalnızca bir an için ürperir. Sanki ruhunun bir parçası uçar gider içinden. Derin bir nefes alıp bırakırsın. Gözlerini kapar, tekrar nefes alıp açarsın. Yepyeni sayfalara açarsın gözünü…
Ve fark edersin, hiç bu kadar garip hissetmemişsindir daha önce. Çok şey yaşanmıştır ama bu farklı dersin, başka… Ne bir teşekkürün, ne bir özrün, ne bir gülümsemen kalmıştır artık. Hayatının merkezi bir anda yok olur. Hava durumu fark etmez, kalbin cereyanda kalmıştır, üşür, ısıtamazsın.

Vay be dersin, vay be…

Aynaya baktığında ifadesiz gözler görürsün karşında. İşte o an, gerçekten her şeyin bittiğini anlayarak bir orta türk kahvesi yapmaya gidersin kendine! Yanına da bir çikolata. Gün, perhizi bozma günüdür ne de olsa!

Keşkem yok, iyikim yok, hiçbir şeyim yok merkezime dair.

Bir şeyler kalsa mıydı? Belki.

Ama ne de olsa “eski olan eskide kalmalı”…

Küçük Prens’ten bir satır sanırım durumu özetlemeye yetiyor;

Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir.

Solmayacak denilen güle su vermezsen, solmaya mahkumdur. Ve bir gün tamamen yok olmaya…

Sanırım o vakit de geçeli çok oldu.


db