Şu hayatta teşekkür etmek istediğim biri var son zamanlarda
yaşantımın çok içinde olan. Dayanıklılığımı arttırarak gözümü açan bir yerde…
Adına, tipine, karakterine, yaşına, sanına hiç gerek yok. Hiçbir zaman bunlara
bakmamıştım ya zaten… En içimde gördüm, biliyorum ben O’nu nasılsa. Neyse uzatmaya
gerek yok. Hikaye anlatmak asıl kararım bu akşam. Bir kız, bir çocuk ve
birbirinden karışık olaylar bütünü. Paradokslar, ikilemler, vazgeçişler,
tutunuşlar, kaçışlar, geri dönüşler, kahkahalar, gözyaşları, sarılmalar ve
ittirmeler…Hepsi ve daha fazlası, belki de daha azı mevcut hikayemde. O zaman
başlasak mı? Bence de…
Günün birinde yolumda karşıma çıkmıştı. Kimdi, neydi,
neyciydi, ne isterdi bilmezdim. Sevmezdim de aslına bakarsan. Olsun dedim…
Sonra bir bakmışım yoluma yoldaş olmuş, tutmuş elimden, almış yükümü götürüyor
beni uzaklara. Ben de inanmış gidiyorum ilk defa sorgu sual etmeden. Yokuşlar çıkıyoruz,
yokuşlar iniyoruz, atlıyoruz engellerden ama kimseye bir şey söylemeden devam
ediyoruz yolumuza, giderek büyüyerek...
Derken dik bir tepe gösterdi bir eliyle
elimi sımsıkı tutarak. Tepenin güzelliklerinden bahsetti o tatlı, kitaptan
çıkmışcasına sözleriyle. “Gel” dedi, “Gel benimle, biz olalım” dedi. “Biz”…
Kapılmışım bir kere rüzgarına, ayaklarım basmaz olmuş yere, görmez olmuş
gözlerim başka bir şey “Peki” demişim artık. Başladık çıkmaya tepelere… Yol
uzun, engel çok! Bir o beni çekiyor yukarı, bir ben onu… Yıpranmaya başladık fark
etmeden. Birbirimize saldırdık da bir dokunuş, bir bakış yetti yeniden elele
tutuşup yola devam etmeye. Derken geldik tepelerin birinin zirvesine… “Daha
yolun başı” dedi. “Daha güzel, daha yukarı çıkacağız” dedi… Ama ne var ki
oradayken birbirimizin gözünün içine bakıp “Başardık!” diye sarılıp manzaranın,
zaferimizin tadına varacağımıza ellerimizi bıraktık. Rüzgar mı çok sert
vurmuştu bize acaba? Çok mu diken kalmıştı üzerimizde de silkelenip atamadık,
temizleyemedik birbirimizi…
Manzaraya bakmak istedim sessizce, köşeme çekilip o güzel,
tatlı sözlerle anlatılanları görmek istedim. Tam o sırada sırtımda çok ağır bir
yük hissettim. Tüm dengemi kaybetmiştim o an. “Bitti” dedim. “Düşüyorum, en
güvendiğim yerde ölüyorum!” Sırtımdan çok yüreğim hissetti o an o yükü. Acıdı,
durdu… Yelkovan bıraktı o an akrebi kovalamayı. Esmez oldu rüzgar, parlamadı gecenin
karanlığında ne dolunay ne yıldızlar… O an bıraktım kendimi boşluğa. Kurtaracak
kimse yoktu çünkü ‘O’ yapmıştı bana bunu zaten… Gözümden bir damla yaş
akıtmadan kapattım gözlerimi. Çabalamadım denge kurmaya. İşte tam o sırada
asılı kaldım havada! Hayretle açtım gözlerimi ve bir nefesle döndürdüm
bakışlarımı ardıma. Kim olabilirdi ki beni tutan, kurtaran düşmekten? ‘O’ bunu
yapmışken kim vardı O’ndan daha güven verecek?
Şaşırmadım… Yine O’ndan başkası değildi tabiî ki. Garip gözlerle
bakıyordu bana. Altında ne mana vardı anlayamıyordum. Hem beni uçurumdan itmiş,
hem de tutmuştu ama yine de havada asılı bırakıyordu. Ne aşağı ne yukarı… “Ne
olursa olsun, seni asla bırakmayacağım. Hep yanında olacağım” dedi usulca. Yine
inandım, içim hala inançlıydı ya neyse…
Zaman geçti, giderek acımaya başladı ellerini tutan ellerim,
bedenim isyan etmeye başladı. Boşlukta asılı kalmaktan, tek dala tutunmaktan
yorulmuştum. Canım acıyordu. Ben “yeter!” dedikçe O bırakmadı beni. Bir kez
daha asıldı kollarıma “Gitme” dedi gözlerimin içine bakarak…
Gidemedim…
“Canım acıyor, bırak beni artık. Yukarı, yanına gelemeyecek
kadar uzağız. Beni bırak boşluğa, ne olursa olsun!” dedim ama o yine de “Acıtmam,
bırakmam, söz” dedi. Dedikçe daha çok acıttı, elleri ellerimi yaktı acımasızca.
Alev oldu, kor oldu parçaladı bedenimi. Fakat hiç görmedi bunları… Zarar
verdiğini hiç görmedi, inanmadı. O yapmazdı çünkü, yapmazdı işte! Kalbim bile
buna inanmışken, O neden kabul etsindi ki tersini…
Giderek daha çok yorulduk,daha çok yandık. Onun alevi beni
yakarken benim buzum onu güçlendirdi. Olan bana oluyordu. Gitmek istiyordum
artık, acıya dayanamaz hale gelmiştim o sıralar. Bir anda ellerini bırakıverdim!
Tutmaya çalıştı ama artık çok uzaktaydım. Dokunuyordu parmaklarının uçları ama
bu bir engel değildi mutlak düşüşüme…
Rüzgar uzun zaman sonra yeniden esmeye başladı, tenimin
yanmışlığını daha da kavruk bir hale getirmek için söz vermişti adeta kendine…
Umursamadım… Saatin yeniden duyulmaya başlayan tiktakları tüm bedenimde
hissedilir hale gelmişti artık… Dinledim sadece, uğultular arasındaki şarkıları
duydum uzun zaman sonra… Dinledikçe hem ağladım, hem güldüm. Hayatın tüm
tezatlıkları karşımda dikilmiş acımasız ama biraz da utanmış gözlerle bana
bakıyorlardı. İkisi nasıl bir arada olur diye sorma bana! Oluyordu işte o anda…
Bu defa soru soramadım onlara, “neden?” diyemedim… Ne onlar kazandı ne de ben,
işin komiği bir kaybedeni de yoktu oyunun. Olup bitmişti her şey işte sadece. Ne
amacı vardı, ne planı. Ne bir vazgeçiş ne bir tutunuş…
Öyle bir boşluktu ki o an içinde bulunduğum, sessizce
bekledim… Son’u saatlerce bekledim. Gelecek biliyordum. Hala umudum var. Hala inancım
var! Acımasızlığı öğrettiler ya bana, nedeni olmalı ya bunun da işte o yüzden
bekliyorum. Ne rüzgarlarım duruyor artık, ne yelkovanım akrebi kovalamaktan
vazgeçiyor. Gecenin en karanlık anında her şeyi aydınlatırcasına çakıyor
şimşeklerim artık! Yağmurlar yağdırmadan doldukça doluyor bulutlarım, taşıp
afet olmayı bekliyor sabırsızca… Ve ben boşlukta düşmeye devam ederken
gülümsüyorum. Her şeyi görüyor, duyuyor, hissediyorum. Yorgun, yıpranmış kalbim
gülüyor bana arsızca. “Gör” diyor, “Gör bizi ne hale getirdim, aptallığımı gör!”…
Kızamıyorum kimselere… Gülümsüyorum sadece…
Yıldızlar kayarken gökyüzünde amansızca, ben her biri için
dilekler tutuyorum. Benim kaydığımı görüp dilek tutan var mı diye merak
ediyorum birazda. Onlar da merak etmişler miydi?
Belki bir gün tüm soruların cevabını bulurum diyorum…
Kendime bile sormaya cesaret edemediğim tüm sorularımın…
Hoşça kal…
Hoşça kal demeye fırsatım olur mu dersin bir gün sana? Bu muhteşem
karanlıkta görür müsün beni, bıraktığın, yok etmek istediğin beni? Olmadı,
yapamadın der miyim sana? Belki de sadece “Teşekkürler” derim, kim bilir…
Sen yine de bekle…
Geri gelişimi bekle ve yaşa hayatını. Benden çaldıklarını
elbet sen de kaybedeceksin, inan bana.
Teşekkürler gözümü açtığın için, teşekkürler…
Bitmemiş hikayeme noktalar koydurup inatla sürdürdüğün
için..
Tek nokta koyacağım zamanı bekleyeceğim, inan. Ve işte o gün
gerçekten bir teşekkürü hak edeceğiz. Sen ve ben! Yine birlikte, karşılıklı
duracağız. Birbirimize bakıp göreceğiz her şeyi ve anlayacağız gözlerimizin en
içinden…
Hikayem düşmekle bitmedi. Aksine! Her bitiş nasıl bir
başlangıçsa, bende de daha her şey yeni başlıyor…
Yeni başlıyor…