4 Aralık 2013 Çarşamba

Bitmemiş hikayeler vardır hayatta...



Şu hayatta teşekkür etmek istediğim biri var son zamanlarda yaşantımın çok içinde olan. Dayanıklılığımı arttırarak gözümü açan bir yerde… Adına, tipine, karakterine, yaşına, sanına hiç gerek yok. Hiçbir zaman bunlara bakmamıştım ya zaten… En içimde gördüm, biliyorum ben O’nu nasılsa. Neyse uzatmaya gerek yok. Hikaye anlatmak asıl kararım bu akşam. Bir kız, bir çocuk ve birbirinden karışık olaylar bütünü. Paradokslar, ikilemler, vazgeçişler, tutunuşlar, kaçışlar, geri dönüşler, kahkahalar, gözyaşları, sarılmalar ve ittirmeler…Hepsi ve daha fazlası, belki de daha azı mevcut hikayemde. O zaman başlasak mı? Bence de…


Günün birinde yolumda karşıma çıkmıştı. Kimdi, neydi, neyciydi, ne isterdi bilmezdim. Sevmezdim de aslına bakarsan. Olsun dedim… Sonra bir bakmışım yoluma yoldaş olmuş, tutmuş elimden, almış yükümü götürüyor beni uzaklara. Ben de inanmış gidiyorum ilk defa sorgu sual etmeden. Yokuşlar çıkıyoruz, yokuşlar iniyoruz, atlıyoruz engellerden ama kimseye bir şey söylemeden devam ediyoruz yolumuza, giderek büyüyerek...

Derken dik bir tepe gösterdi bir eliyle elimi sımsıkı tutarak. Tepenin güzelliklerinden bahsetti o tatlı, kitaptan çıkmışcasına sözleriyle. “Gel” dedi, “Gel benimle, biz olalım” dedi. “Biz”… Kapılmışım bir kere rüzgarına, ayaklarım basmaz olmuş yere, görmez olmuş gözlerim başka bir şey “Peki” demişim artık. Başladık çıkmaya tepelere… Yol uzun, engel çok! Bir o beni çekiyor yukarı, bir ben onu… Yıpranmaya başladık fark etmeden. Birbirimize saldırdık da bir dokunuş, bir bakış yetti yeniden elele tutuşup yola devam etmeye. Derken geldik tepelerin birinin zirvesine… “Daha yolun başı” dedi. “Daha güzel, daha yukarı çıkacağız” dedi… Ama ne var ki oradayken birbirimizin gözünün içine bakıp “Başardık!” diye sarılıp manzaranın, zaferimizin tadına varacağımıza ellerimizi bıraktık. Rüzgar mı çok sert vurmuştu bize acaba? Çok mu diken kalmıştı üzerimizde de silkelenip atamadık, temizleyemedik birbirimizi…

Manzaraya bakmak istedim sessizce, köşeme çekilip o güzel, tatlı sözlerle anlatılanları görmek istedim. Tam o sırada sırtımda çok ağır bir yük hissettim. Tüm dengemi kaybetmiştim o an. “Bitti” dedim. “Düşüyorum, en güvendiğim yerde ölüyorum!” Sırtımdan çok yüreğim hissetti o an o yükü. Acıdı, durdu… Yelkovan bıraktı o an akrebi kovalamayı. Esmez oldu rüzgar, parlamadı gecenin karanlığında ne dolunay ne yıldızlar… O an bıraktım kendimi boşluğa. Kurtaracak kimse yoktu çünkü ‘O’ yapmıştı bana bunu zaten… Gözümden bir damla yaş akıtmadan kapattım gözlerimi. Çabalamadım denge kurmaya. İşte tam o sırada asılı kaldım havada! Hayretle açtım gözlerimi ve bir nefesle döndürdüm bakışlarımı ardıma. Kim olabilirdi ki beni tutan, kurtaran düşmekten? ‘O’ bunu yapmışken kim vardı O’ndan daha güven verecek?
Şaşırmadım… Yine O’ndan başkası değildi tabiî ki. Garip gözlerle bakıyordu bana. Altında ne mana vardı anlayamıyordum. Hem beni uçurumdan itmiş, hem de tutmuştu ama yine de havada asılı bırakıyordu. Ne aşağı ne yukarı… “Ne olursa olsun, seni asla bırakmayacağım. Hep yanında olacağım” dedi usulca. Yine inandım, içim hala inançlıydı ya neyse…

Zaman geçti, giderek acımaya başladı ellerini tutan ellerim, bedenim isyan etmeye başladı. Boşlukta asılı kalmaktan, tek dala tutunmaktan yorulmuştum. Canım acıyordu. Ben “yeter!” dedikçe O bırakmadı beni. Bir kez daha asıldı kollarıma “Gitme” dedi gözlerimin içine bakarak…

Gidemedim…

“Canım acıyor, bırak beni artık. Yukarı, yanına gelemeyecek kadar uzağız. Beni bırak boşluğa, ne olursa olsun!” dedim ama o yine de “Acıtmam, bırakmam, söz” dedi. Dedikçe daha çok acıttı, elleri ellerimi yaktı acımasızca. Alev oldu, kor oldu parçaladı bedenimi. Fakat hiç görmedi bunları… Zarar verdiğini hiç görmedi, inanmadı. O yapmazdı çünkü, yapmazdı işte! Kalbim bile buna inanmışken, O neden kabul etsindi ki tersini…
Giderek daha çok yorulduk,daha çok yandık. Onun alevi beni yakarken benim buzum onu güçlendirdi. Olan bana oluyordu. Gitmek istiyordum artık, acıya dayanamaz hale gelmiştim o sıralar. Bir anda ellerini bırakıverdim! Tutmaya çalıştı ama artık çok uzaktaydım. Dokunuyordu parmaklarının uçları ama bu bir engel değildi mutlak düşüşüme…

Rüzgar uzun zaman sonra yeniden esmeye başladı, tenimin yanmışlığını daha da kavruk bir hale getirmek için söz vermişti adeta kendine… Umursamadım… Saatin yeniden duyulmaya başlayan tiktakları tüm bedenimde hissedilir hale gelmişti artık… Dinledim sadece, uğultular arasındaki şarkıları duydum uzun zaman sonra… Dinledikçe hem ağladım, hem güldüm. Hayatın tüm tezatlıkları karşımda dikilmiş acımasız ama biraz da utanmış gözlerle bana bakıyorlardı. İkisi nasıl bir arada olur diye sorma bana! Oluyordu işte o anda… Bu defa soru soramadım onlara, “neden?” diyemedim… Ne onlar kazandı ne de ben, işin komiği bir kaybedeni de yoktu oyunun. Olup bitmişti her şey işte sadece. Ne amacı vardı, ne planı. Ne bir vazgeçiş ne bir tutunuş…

Öyle bir boşluktu ki o an içinde bulunduğum, sessizce bekledim… Son’u saatlerce bekledim. Gelecek biliyordum. Hala umudum var. Hala inancım var! Acımasızlığı öğrettiler ya bana, nedeni olmalı ya bunun da işte o yüzden bekliyorum. Ne rüzgarlarım duruyor artık, ne yelkovanım akrebi kovalamaktan vazgeçiyor. Gecenin en karanlık anında her şeyi aydınlatırcasına çakıyor şimşeklerim artık! Yağmurlar yağdırmadan doldukça doluyor bulutlarım, taşıp afet olmayı bekliyor sabırsızca… Ve ben boşlukta düşmeye devam ederken gülümsüyorum. Her şeyi görüyor, duyuyor, hissediyorum. Yorgun, yıpranmış kalbim gülüyor bana arsızca. “Gör” diyor, “Gör bizi ne hale getirdim, aptallığımı gör!”…

Kızamıyorum kimselere… Gülümsüyorum sadece…

Yıldızlar kayarken gökyüzünde amansızca, ben her biri için dilekler tutuyorum. Benim kaydığımı görüp dilek tutan var mı diye merak ediyorum birazda. Onlar da merak etmişler miydi?

Belki bir gün tüm soruların cevabını bulurum diyorum… Kendime bile sormaya cesaret edemediğim tüm sorularımın…

Hoşça kal…

Hoşça kal demeye fırsatım olur mu dersin bir gün sana? Bu muhteşem karanlıkta görür müsün beni, bıraktığın, yok etmek istediğin beni? Olmadı, yapamadın der miyim sana? Belki de sadece “Teşekkürler” derim, kim bilir…

Sen yine de bekle…

Geri gelişimi bekle ve yaşa hayatını. Benden çaldıklarını elbet sen de kaybedeceksin, inan bana.
Teşekkürler gözümü açtığın için, teşekkürler…

Bitmemiş hikayeme noktalar koydurup inatla sürdürdüğün için..

Tek nokta koyacağım zamanı bekleyeceğim, inan. Ve işte o gün gerçekten bir teşekkürü hak edeceğiz. Sen ve ben! Yine birlikte, karşılıklı duracağız. Birbirimize bakıp göreceğiz her şeyi ve anlayacağız gözlerimizin en içinden…

Hikayem düşmekle bitmedi. Aksine! Her bitiş nasıl bir başlangıçsa, bende de daha her şey yeni başlıyor…

Yeni başlıyor…

                                                                                                                                             db

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder