25 Aralık 2013 Çarşamba

Sus artık!

Zaman akıp giderken insan kaybettiklerinin farkına varmıyor. Kırdıklarının, kırıldıklarının… Bazen kendi isteğiyle çıkamadığı ortamlardan dışlatıyor kendini, bazense sadece daha fazla kırılmamak için kırmakta buluyor çareyi… Konuşuyor, susmamacasına… Dilin kemiği var mı ki durdurabilsin! Açıldıkça açılıyor, öfkelendikçe sivriliyor kesiyor her şeyi!

Sus be kadın biraz! Sus!

Sus ve dinle… Sessizliği, olup biteni, konuşulanları, konuşulmayanları ve konuşulamayacakları…

Artık biraz dinlen. Elin kolun dursun durduğu yerde. Çekil çekilebildiğin kadar kenara ve otur izle. Kimseye hesap vermek zorunda değilsin. Sessizce çekip gitsen kim farkına varır ki zaten?

Kimse…

Yaptığın iş senin olsun, yapamadığın senin… Mutluluğu da üzüntüsü de bırak senin olsun sadece. Kimsenin yardımıyla zorlayarak gelme artık bir yere, yapabiliyorsan yap! Baktın yapamıyorsun bir bok, eh o da senin aptallığın kabullen, çekil.

Basit; sus, çekil, izle, dinle, bakma – gör, yapabildiğinin en iyisini yap, yapamadığını zorlama.

Kendin ol olabildiğince! Bırak kabul eden böyle kabul etsin seni.

Ama sen, sen ol işte… Asıl sorun da burada değil mi… Canın acıdıkça acıtasın, hırçınlaştıkça daha da parlayasın geliyor yok yere. O zaman da ‘sen’ mi kalıyor ortada…


Neyse, sen yine de sus artık. Sessizce et vedanı, yeterli…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder