Görüntü Yönetmeni: Simon Duggan
Senarist: Baz Luhrmann / Craig
Pearce
Uyarlama: F. Scott
Fitzgerland’ın The Great Gatsby eseri
Müzik: Craig Armstrong
Konu: Yazar olma basamaklarını tırmanan Nick Carraway 1920'lerde eğlence hayatının gözdesi konumuna yükselen New York'a gelir. Kendi Amerikan rüyasının peşindeyken tesadüfen milyoner Jay Gatsby ve onun çevresiyle yolları kesişir. Carraway'nin alkolün su gibi aktığı, göz kamaştırıcı partilerle tanışması fazla zaman almaz. Öte yandan bu büyülü Amerikan rüyasının çöküşü de yaklaşmaktadır. Dışarıdan görkemli görünen bu hayatın örtbas etmeye çalıştığı gerçekler su yüzüne çıkacaktır...
Oyuncular
Leonardo DiCaprio / Jay Gatsby
Tobey Maguire / Nick Carraway
Carey Mulligan / Daisy Buchanan
Isla Fisher / Myrtle Wilson
Elizabeth Debicki / Jordan
Baker
Joel Edgerton / Tom Buchanan
“Muhteşem Gatsby” gerçekten de
muhteşemdi denilebilir. 1920’li yılların ihtişamlı dünyasına şimdi bile hayran
kalmamak, içine çekilmemek elde değil. Yazar olma basamaklarını tırmanan ve New
York’ta yeni zenginler arasında yer edinmeye çalışan Nick Carraway da bu şaşalı
dünyanın ortasına düşmekte zorlanmayacaktır. Göz kamaştırıcı partiler,
kadınlar, su gibi akıp giden alkolle birlikte insanı girdap gibi içine çeken bu
muhteşem dünyada aslında hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Herkesin sırları,
yalanları ve kendine göre nedenleri vardır. Bunların da açığa çıkması fazla
uzun sürmez.
Konuya değinmeden anlatılamayacak filmler vardır. İşte
“Muhteşem Gatsby” de onlardan biri sanırım. En azından benim için öyle. O
nedenle konuyla ilgili bu kadar anlatımı ağızlara şöyle bir parmak bal
çalarcasına da olsa yeterli buldum. Bunların dışında film bildiğiniz gibi 3
boyutlu. Filmden çıkarken bu 3 boyut gerçekten gerekli miydi diye sordum
kendime ve yanımdaki arkadaşıma. Birçok kişinin de dediği gibi neredeyse 150
dakika o gözlükle izlemek zorunda kalmış olmak pek hoş değildi. 3 boyutu
yaşatacak herhangi bir nokta da olmamıştı ilk bakışta. Genellikle yanımızdan
geçen objelere ya da içinden geçtiğimiz mekanlara fazla alışmıştı gözümüz.
Ancak sonra filmi tekrar tekrar analizlediğimde aslında kişileri o ihtişamlı ve
karışık ortamdan ayırmamızda büyük yardımı olmuştu. Gerekli insanlara gerekli
derinliği katmıştı 3 boyut. Bazı yerlerde kullanılan görsel efektler ve
geçişlerde başka bir tat vermişti. Bu nedenle 3 boyutun daha farklı ve değişik
bir amaçla kullanıldığını söyleyebilirim.
“Moulin Rouge”, “Romeo + Juliet” ve özellikle de
“Australia” filmlerinden tanıdığımız Baz Luhrmann’ın ve
“Zor Ölüm”, “Ben Robot”, “Karanlıklar Ülkesi” gibi filmlerden
tanıdığımız görüntü yönetmeni Simon Duggan’ın işbirliğinden ortaya gerçekten
muhteşeme denilebilecek bir film çıkmış her açıdan. Luhrmann’ın konuyu işleyişi
ve Duggan’ın çekimleriyle film insanı gerçekten etkiliyor. Çok ciddi bir koşuşturma ya da çok yüklü bir
duygusallık bulamadığınız bu filmde anlaşılmaz olan çekiciliğin nedeni sanırım
bu.
Oyunculuklar için tek kelimeye bile gerek olduğunu
zannetmiyorum. Leonardo DiCaprio böyle bir dönüşü kesinlikle hak etmişti. Yaşı
ilerledikçe daha da yakışıklı olması da oyunculuğuna ayrı bir ağırlık katmış
kesinlikle! Bazen oyuncuyu ve rolünü hissedersiniz ya işte bu filmde onların
hiç birinden örnek yok. Ne ana karakterlerde, ne yan karakterlerde. Hatta
figüranlar bile orada, o hayatı yaşıyorlar ve size de yaşatmayı iyi
beceriyorlar.
Son olarak filmin diğer bir çekici unsuru olan müziklere
değinmeden bitiremem bu yazıyı! Onlar ne kadar güzel cover, ne kadar etkileyici
yerlerde, insana “ya bu buraya cuk oturmuş!” dedirtiyor! Filmin fragmanından
önce gelen soundtrack listelerine hayranlığımı saklayamam. Eminim ki sizde hem
müzikleri dinlediğinizde hem de filmi izlediğinizde benimle aynı fikirde olacaksınız.
Sinemada izlenmeye gerçekten değeceğini düşündüğüm bir
film oldun “Muhteşem Gatsby” . Film çok güzeldi ama DiCaprio gerçekten
“muhteşemdi!”
db
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder