Neden böyle oldu diye çok kez sordum kendime bu akşam. Her birimizin
belli zaman aralıklarıyla kendine sorduğu bir soruydu bu, biliyordum. Herkesin kendi
hayatında yolunda gitmeyen, bazen de en iyi şekilde, hayallerde bile olamayacak
kadar iyi giden evreleri olmuştur. Ne oluyordu da bu iyi ve kötü evreler inatla
birbirini kovalıyordu? Masallardaki kadar güzel bir mutlu sona ulaşmak için
üzülüyor, dikenli çalılarla uğraşıyor, en garip hallere bürünüyorduk da, o
mutluluğu yakaladığımız zaman neden elimizde tutamıyorduk yine de? Ne oluyordu
da tepetaklak oluyordu her şey bir günde? Hatta bir günden daha kısa bir sürede…
Bunun cevabını vermek
için çok çabalamıştım aslında. Yorgun düşüp de bir sandalye tepesinde başım
masaya düşmüş halde kalıncaya kadar düşündüm, yazdım, ağladım, içtim belki de…
Sonuçsuzdum. Her defasında başlattığım zincire bir soru daha eklenmiş olarak
açıyordum gözlerimi. Bıkmıştım; sorgulamaktan, düşünmekten, çözüm aramaktan…
İşte o zaman masanın üzerindekileri fırlatıp attım.
“Yeter!” demiştim, “yeter”. Bu durum daha fazla devam
edemezdi. Olanlar olmuştu işte! Kaçanlar, tısır tısır iş çevirip de en
masummuşçasına davrananlar, en günahkar gösterilen günahsızlar… Hepsi bir masa
etrafında oturuyordu işte! İçim kabul etmiyor, neden, nasıl, ne olacak diye
düşünen bir sen misin aptal! Boşver artık, kalk o masadan, oturmak zorunda
değilsin ki… Kim zorunluluklardan bahsetmişti ki? Kendi kendime koyduğun saçma
kurallar bütününde sıkışıp kalmıştım sadece. Etik, doğru, olması gereken. Peh! Kim
takar bunları artık…
Yeteri kadar düşündüm, sorguladım; hem kendimi, hem
karşımdakileri. Ve eminim ki yeteri kadar acı duydum. Daha fazlası gelmez
elimden artık… Ne düşünebiliyorum, ne sorgulayabiliyorum ne de çözüm
bulabiliyorum… Uzun zaman sonra ilk defa her şeyi akışına bırakıyorum.
“Su akar yolunu bulur” edasıyla geri çekildim ve sadece
bekliyorum.
Akışın beni nereye götüreceğini merakla bekliyorum…
db
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder